“Zeytin” bizim bu çatı altında toplamaya niyet ettiğimiz, insana ve alemine dair değer ve önem atfettiğimiz bir çok manayı sembolize etmektedir. Bir çok inanç ve kültürde derin anlamı olan bu kelimenin ve meyvenin bizim çatımızda yer almasına sebebiyet veren mânâların bir kısmını derledik.
“Zeytinin Batılı kaynaklardaki etimolojik kökeni onun bugünki bazı temsillerine ışık tutmaktadır. Bir çoğumuzun bildiği gibi zeytinin bugün barışla ilişkili anlamı antik Yunan ve Roma kültürüne kadar dayanır. Hatta savaş sona ereceği zaman imzalanan barış antlaşmalarının mekanı bir zeytin ağacının refakatinde olur. Kainatın barışa kardeş etmek için onca alternatifi varken ilginç bir şekilde zeytin bu işaretin kendisi olur. Peki ne olmuştur?
Latince “olea” kelimesinin kökeni olan Antik Yunanca “elaía” kelimesi, “zeytin ağacı" veya “zeytin meyvesi” anlamına gelirken, "elaía" kelimesi Yunanca "ἔλαιον" (elaion) kelimesinden türetilmiştir, bu da “zeytinyağı” anlamına gelir. Yunan mitolojisinde zeytin ağacı hayat ağacı olarak bilinmektedir. Kuşbakışı bir nazarla zeytinin oldukça geniş bir coğrafyanın meyvesi olduğu bilinir, atfedilen anlamların derinleşmesi nerede başlamıştır bilinmez. Ancak zeytin bambaşka kültürleri içine sığdırmıştır. Bu kültürlerin ortaklığı olmayı miras edinmiştir. Belki de bu özelliğiyle oldukça derinleşir. Akdeniz’in mavisiyle bölgelere ayırdığı kültürel çeşitliliklerin birleştiği noktadır. Dalga dalga yayılan yapraklarıyla yaşadığı coğrafyanın tarihine sessiz bir tanıktır. Antik Yunan mitlerinde barışın kutsal koruyucusu olarak anılır. Birçok efsane zeytinin gölgesinde doğar. Antik Yunan mitolojisinde, Athena'nın kutsal ağacıdır. Bereket ve barışa işaret eder. Mitlere göre, Zeus’un kızı Athena, kavgaların, savaşların son bulması için zeytin ağacını insanlara armağan etmiştir. Bu haliyle zeytin, yaşamın ve sükûnetin bir manifestosudur. Antik Roma’da barış ve savaş arasında birlik ilişkisi olduğu varsayılır. Savaş elbet bir gün barışı getirecektir umudu vurgulanır. Zeytin bu ilişkinin huzurun ve barışın elçisi ve bir hatırlatıcısıdır. İçimizdeki kavgaların yerine uyumun, yıkımın yerine inşanın çağrısıdır. Zeytin mana derinliğiyle birçok şairin anlam dünyasını beslemiştir. Barışın kutsiyeti ve çağrısı hep zeytinle anlatılmıştır. Sadece meyvesiyle değil, dallarıyla, gölgesiyle, hatta sakinliğiyle de insanın kalbine tarih boyunca dokunmuştur. Hristiyanlıkta kutsal ruhun tebessümüyle bıraktığı güvercin zeytin dalında bekler çünkü orada güvendedir.
Doğulu kaynaklarda ve Kutsal kitabımız Kuranı Kerimde ise zeytine dair katman katman derinleşen ve insanın özüyle ilişkilenen manalar vardır.
Öncelikle “tin” kelimesinin etimolojisindeki anlamı psikoloji alanı açısından kıymetlidir. “Tin” eski Türkçe’de ve Türk Dil Kurumu Türkçe’sinde rûh’un karşılığıdır. Bu kelime sözlükte; İnsan varlığının somut dışı ve nesnesel olmayan kısmı yani soyut varlık şeklinde tanımlanmıştır. İnsanın mahiyeti olan ruhu temsil eden Türkçe tin kelimesi zeytin’in bir parçası olarak bizim için ifade etmek istediğimiz anlamı vurgulamaktadır. Çünkü, ekip olarak benimsediğimiz terapi yaklaşımında insanı ruh emânetinin taşıyıcısı potansiyelinden dolayı Hz. İnsan olarak muhatap almaktayız. Gelen kişi kendinde gizli bu potansiyelin şuurunda olmasa bile süreç içerisinde özünde taşıdığı bu emânetin yol göstericiliğiyle şifalanmaktadır. Şifalanma süreciyle gelen dönüşüm ise kişinin nefsine (psişesine) ruhunun rehber olmasıyla mümkündür.
Kelimeyi Arapça kökeninden ve Kur’ân-ı Kerim’de araştırmaya devam ettiğimizde; yukarıdaki ayetlerde geçen “tîn” insanın yaratılışındaki çamuru anlatmak için kullanılmıştır. Yani vücud bulmuş, yaratılmış tüm insanların ortak yaratılış özü “tîn” kelimesi ile belirtilmiş. İnsan’ın varoluş hakikatinin “tîn” kelimesiyle anlatılmış olması, insanı anlamaya çalışan biz psikoterapistler için dikkat çekmektedir. Ayrıca Sulâletin=süzülmüş kelimesinin kökü: bir şeyi bir şeyden çekip çıkarma yani çocuğun babanın sulbünden süzülüp gelmesi ve süzülen öz anlamlarına gelmektedir. Tîn yani çamur, birbirine karıştırılmış toprak ve su anlamından hareketle bu âyet “Andolsun biz insanı toprak ve su karışımı olan çamurun süzmesinden/özünden yarattık.” şeklinde de anlaşılabilir.“Biz insanı süzülmüş çamurdan (min sülâletin min tîn) yarattık.”
“…yapışkan çamurdan yarattık.”
Kuran-ı Kerimde tin ve zeytinin bir arada geçtiği bir diğer ayet ise Tin suresinin ilk ayetindedir. ‘Yemin olsun incire ve zeytine.’ (95:1) Bu ayeti kerimede tin aslında incir anlamında kullanılmaktadır. Buradaki T harfi çamur anlamına gelen “Tîn” kelimesindeki T harfinden farklı şekilde yazılmaktadır ancak Türkçenin fonetiğinde ikisi de aynı sesi vermektedir. Cenâb-ı Hak bu âyette önce incire (Tin) daha sonra zeytîn’e yemin etmektedir. Peki incir ve zeytinde kendilerine yemin edilecek, onu izleyen ayetlerde de insanın en güzel biçimde yaratılıp sonrasında aşağıların aşağısına döndürülmesine/çevrilmesine (radednâhu) delil gösterecek nasıl bir anlam olabilir? Mutlaka doğrusunu Rabbimiz bilir ancak Rabbimiz’in izniyle, bizlere çokça tefekkür ediniz diyerek buyurduğu âyeti kerimesi ışığında belirenler şöyledir: İncir’in çok fazla çekirdekli olması ve her bir çekirdeğin bir incir ağacını potansiyel olarak içinde taşıması varlık âleminde her biri kendi potansiyelini (ayân-ı sâbitesini) taşıyan sonsuz çokluk âlemini temsil ediyor olabilir. Zeytin ise tek çekirdekli olmasından dolayı Bir’liği ve Vahidiyeti temsil etmektedir. Aynı zamanda batıni manada zeytinin kadının yumurtasına ayetteki incirin ise çok çekirdeğiyle erkeğin spermine atıfta bulunduğunu belirten kaynaklar vardır. Uzun yıllar yaşayan, yapraklarını dökmeyerek sonsuzluğa işaret eden ve meyvesinden çıkardığı yağ ile öze ve manaya işaret etmektedir. Hikmetli yapısıyla zeytin, insanın özüne dair önemli noktaları işaret eden mânalara sahiptir. Enam 99 ve Nahl 10-11 ayetlerinde de zeytin geçmektedir. Zeytin kelimesine bütünsel anlamda baktığımızda karşımıza çıktığı bir diğer ayet ise Nur suresi 35’tir. ‘Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun misali, içinde kandil bulunan bir kandilliktir. Kandil bir cam içindedir, cam inciyi andıran bir yıldızdır; (bu kandil) doğuya da batıya da ait olmayan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nûr üstüne nûr. Allah nûruna dilediğini kavuşturur. Allah insanlar için misaller veriyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.’ Kaşani tefsirinde bu ayeti açıklarken zeytini doğuya ve batıya ait olmayan bir ağaç olarak anlatır. Doğuya ve batıya ait olmayışını nefse benzetir. Nefs de ne doğuya yani ruha, ne batıya yani cismani bedene aittir. İkisinin arasında berzahtadır. Kaşani insan için de berzahtır der. Zeytinin meyvesinden çıkan şifalı yağ misali insanın da özünden çıkardıklarını işaret eden zengin bir temsil anlatısı sunmaktadır. Diğer yandan ise insanın yolunu aydınlatan ve hidayete erdiren Nûr, insanın tefekkürü, fikir üretmesi, hikmetle uğraşmasıyla ilişkilidir. Fikir bir kıvılcımdır ve ayette yakıcı ateşin, kandilin kaynağının zeytin ağacının özündeki yağ olarak belirtilmesi de yanmada, hidayet ve aydınlanmada zeytinin rolüne işaret eder. Fikretmenin, akletmenin meyvesi bilgidir ve aydınlıktır. Zeytin ağacının meyvesinin özü de aydınlatmada kullanılan zeytin yağıdır. Bu sebeple de benzetme için en uygun ağaç zeytin ağacıdır.
Zeytin, zeytin ağacı, zeytin yağı, zeytin dalı, zeytin çekirdeği birçok kaynakta burada derleyemediğimiz deniz derya manaları sembolize etmektedir. Bu sebeple bizler de bir âlem olan insanın özüne dair bir çok manayı kendisinde toplayan bu meyvenin çatısı altında, insanın özüyle buluşmaya niyet ettik.